Pazar, Haziran 28, 2015
Çarşamba, Haziran 24, 2015
''Ertelemeyin''
Sorular var bugün.
Bana ve sizlere…
Sanki içimde yüzyıllardır yola çıkmayı bekleyen bir
tren ağır ağır hareket ediyordu. Sıkıntılı, kasvetli limanlardan birine zorla
bağlanmış bir gemi halatlarından kurtulup açık denizlere açılmaya başlamıştı
usul usul.
Evden sessizce çıkıyor, saatlerce sokaklarda ruh
gibi dönüp duruyorum. Midemde soru işaretleri var. Yakıyorlar. Sorunlarımın ne
olduğunu hissediyor, fakat parçaları bir araya getiremiyorum. Belki de
parçaların kaçmasına göz yumuyorum.
Sahi neydi o içimde benim bile tanıyamadığım soru işaretleri?
Kimdi onlar? Neydi olayları? Neydi midemi yakacak
kadar ki o halleri?
Benim bile tanıyamadığım, hatırlayamadığım,
anlamlandıramadığım bu durum nerede ve ne zaman oluşmuştu?
Her soru işaretinin kendisine göre bir kum
saati,vadesi vardı belki de..
Öyle bir an gelirdi, hiç beklemediğim anda bazı soru
işaretleri oluşurdu ve ben asla bunu engelleyemezdim.
Peki ne yapardım?
Filmi bitirir, perdeyi kapatır mıydım?
Herkesi birer birer salondan çıkarır ama kendim aklım
son sahneye takılı kalmış bir edayla çakılı mı kalırdım koltuğumda?
Bir yerlere kaçabilseydim eğer...
Bir adaya gider miydim?
Çevremde kimsenin bilmediği bir adaya. Sığınacağım,
korkularımı yatıştıracağım, kendimi hiç sorgulamadan bağışlayacağım kimselerin
olmadığı bir adaya. Adanın ortasında o sadece başıboş rüzgarların yaşadığı,
dağlarla çevrili ıssız kumsalda adımı haykırır mıydım?
Orada ne duygu ve düşüncelerimi alt üst edecek
kitaplar,ne oyunlar,ne şarkılar,ne sözler,ne şiirler olacaktı..
Nasıl olurdu?
Ya da susturur muydum vicdanımı?
Soru işaretlerime sorularımla mı yanıt
verirdim,kaçarcasına..
Peki ya sizler?
Sizler en son ne zaman sorguladınız kendinizi?
Söylesenize en son ne zaman vicdanınızın sesini
susturmadan, can kulağıyla dinlediniz?
Yoksa canınızı sıkan sorular sorduğu için soru
işaretlerini susturup yola devam mı ettiniz?
Belki de ertelediniz soru işaretlerinizi? İnsanoğlunun
en başarılı davranışı ne de olsa…
Ya da hiç düşündünüz mü başka hayatların
neresindesiniz? Ya da başkaları sizin hayatınızın neresinde? Evlerin en güzel
köşelerinde yer alan, özenle korunan, tozu alınan, değer verilen kıymetli bir
dekor musunuz? Yoksa vitrinlerin arka taraflarında kalmış, varlıklarından
bayramdan bayrama haberdar olunanlardan mı?
Hayatınızda hangisi ağırlıkta?
Bu soruları da mı erteliyorsunuz?
Ertelemek.. En iyi bildiğimiz şey! Öyle güzel
uyguluyoruz ki.. Soru işaretlerimize.. Ya da saatlere,randevulara,kararlara ve
daha nicelerine..
Sonsuz bir erteleme hayatımız...
Hayat akıp giderken arkasında bir sürü an,anı,sözcük
bırakacak o sorulara ait.
Cevaplamamız için..
Bizler de eski romantiklerin öncüsü olarak antika
dükkanına yakışır bir beyefendilik ya da hanımefendilik içinde cevaplayacağız o
soruları.
Çünkü ancak o zaman huzur bulacak kalbimiz.. Ancak o
zaman huzur bulduracağız kalbimize..
Ve bizler...
Her cevapta biraz daha büyüyeceğiz…
//Sur le fil--Yann Tiersen//Tekrar okumak isterseniz
bunu dinleyebilirsiniz.//
Sorular var bugün.
Bana ve sizlere…
Sanki içimde yüzyıllardır yola çıkmayı bekleyen bir
tren ağır ağır hareket ediyordu. Sıkıntılı, kasvetli limanlardan birine zorla
bağlanmış bir gemi halatlarından kurtulup açık denizlere açılmaya başlamıştı
usul usul.
Evden sessizce çıkıyor, saatlerce sokaklarda ruh
gibi dönüp duruyorum. Midemde soru işaretleri var. Yakıyorlar. Sorunlarımın ne
olduğunu hissediyor, fakat parçaları bir araya getiremiyorum. Belki de
parçaların kaçmasına göz yumuyorum.
Sahi neydi o içimde benim bile tanıyamadığım soru işaretleri?
Kimdi onlar? Neydi olayları? Neydi midemi yakacak
kadar ki o halleri?
Benim bile tanıyamadığım, hatırlayamadığım,
anlamlandıramadığım bu durum nerede ve ne zaman oluşmuştu?
Her soru işaretinin kendisine göre bir kum
saati,vadesi vardı belki de..
Öyle bir an gelirdi, hiç beklemediğim anda bazı soru
işaretleri oluşurdu ve ben asla bunu engelleyemezdim.
Peki ne yapardım?
Filmi bitirir, perdeyi kapatır mıydım?
Herkesi birer birer salondan çıkarır ama kendim aklım
son sahneye takılı kalmış bir edayla çakılı mı kalırdım koltuğumda?
Bir yerlere kaçabilseydim eğer...
Bir adaya gider miydim?
Çevremde kimsenin bilmediği bir adaya. Sığınacağım,
korkularımı yatıştıracağım, kendimi hiç sorgulamadan bağışlayacağım kimselerin
olmadığı bir adaya. Adanın ortasında o sadece başıboş rüzgarların yaşadığı,
dağlarla çevrili ıssız kumsalda adımı haykırır mıydım?
Orada ne duygu ve düşüncelerimi alt üst edecek
kitaplar,ne oyunlar,ne şarkılar,ne sözler,ne şiirler olacaktı..
Nasıl olurdu?
Ya da susturur muydum vicdanımı?
Soru işaretlerime sorularımla mı yanıt
verirdim,kaçarcasına..
Peki ya sizler?
Sizler en son ne zaman sorguladınız kendinizi?
Söylesenize en son ne zaman vicdanınızın sesini
susturmadan, can kulağıyla dinlediniz?
Yoksa canınızı sıkan sorular sorduğu için soru
işaretlerini susturup yola devam mı ettiniz?
Belki de ertelediniz soru işaretlerinizi? İnsanoğlunun
en başarılı davranışı ne de olsa…
Ya da hiç düşündünüz mü başka hayatların
neresindesiniz? Ya da başkaları sizin hayatınızın neresinde? Evlerin en güzel
köşelerinde yer alan, özenle korunan, tozu alınan, değer verilen kıymetli bir
dekor musunuz? Yoksa vitrinlerin arka taraflarında kalmış, varlıklarından
bayramdan bayrama haberdar olunanlardan mı?
Hayatınızda hangisi ağırlıkta?
Bu soruları da mı erteliyorsunuz?
Ertelemek.. En iyi bildiğimiz şey! Öyle güzel
uyguluyoruz ki.. Soru işaretlerimize.. Ya da saatlere,randevulara,kararlara ve
daha nicelerine..
Sonsuz bir erteleme hayatımız...
Hayat akıp giderken arkasında bir sürü an,anı,sözcük
bırakacak o sorulara ait.
Cevaplamamız için..
Bizler de eski romantiklerin öncüsü olarak antika
dükkanına yakışır bir beyefendilik ya da hanımefendilik içinde cevaplayacağız o
soruları.
Çünkü ancak o zaman huzur bulacak kalbimiz.. Ancak o
zaman huzur bulduracağız kalbimize..
Ve bizler...
Her cevapta biraz daha büyüyeceğiz…
//Sur le fil--Yann Tiersen//Tekrar okumak isterseniz
bunu dinleyebilirsiniz.//
Cumartesi, Haziran 20, 2015
O'nun Ardından
Babam'a..
Yalnız dilleriyle konuşmaz insanlar. Bazen bir bakış, bir
kalp ve hatta bir yazı her şeyi anlatabilir. Kelimelerin büyüsü bazen ses
tonlarıyla birleştiğinde değil, kağıt ve kalemle buluştuğunda daha anlamlı
olabilir.
Bugün senin ardından kalanlar ile benim kelimelerimin
birleşme vakti..
Çünkü ben kendi içime ağladım hep.
Tebessümlerimin içinde hüzünlerim vardı.
Tebessümlerimin içinde hüzünlerim vardı.
Söylemediğim, söyleyemediğim her şeyi kelimelerime
yükledim.
Onlar benim hazinem oldu.
Onlar benim hazinem oldu.
Bugün o hazinenin kilidini açma vakti..
İçinden çıkacaklarla kucaklıyorum seni.. İçindekilerle
seviyorum..
O hazine benim sana hediyem bugün.
Günün kutlu olsun!
...
İçinde bir yeri sızlayan, hep çocukluğunu anlatma isteği
duyan, kalbi sevgi gözleri yaş dolu bir çocuktum ben.
Ne çok şey sığdırdım o çocuk yaşıma.
Ne çok şey yaşadık, ne çok mücadele ettik.
Hastalığın büyüttü beni.. Hepimiz büyüdük..
En umutsuz anında bile gecenin; bi'ses, bi'nefes ben hep
inandım daha iyi daha sağlıklı günlerin bizi beklediğine. Belki de bu yüzden
sensiz hiç hayal kurmadım ben. Senin olmadığın yerler yoktu düşlerimde.
Senin sesin, senin kokun...
Ama biliyordum!
Her şeyin bir vakti vardı. Ne bir ilerisindeydi ne de bir
gerisinde. Tam da o andaydı her şey..
Ve tüm çocukluğumla veda ettim sana.
Sonra da iyi kalpli bu yeteneksizin kelimelerle olan
yolculuğu başladı.
Senden sonra,
Ve sana..
...
Işıl ışıl bir yalnızlık çöktü üzerime.. Beylik laftı hayat
devam ediyor.
Ediyor muydu? Edebilecek miydim?
İçimdeki bu metruk istasyonu terk edebilecek miydim?
Zaman her şeyin ilacıdır diyorlar ya işe yaramaz sandığım bu
cümle gerçek olacak mıydı?
Önce parça parça kaçtım senden, herkesten ve her şeyden..
Sonra ufak ufak biriktirdim yalnızlığımı, bir amacı olduğuna
inandım. Yazdıklarım beni dinlendirdi, okuduklarım beni kendime getirdi. Bu yalnızlık bana bir amaç edindirdi önce ve sonra amacıma yürüdüğüm yol oldu.
Ve anladım ki; yalnızlıklarımla kalabalıklaştım ben.
Kalabalıkları biliyorum, oralarda atılan kahkahalar ya da attıklarım yasak
değillerdi. Anladım..
Güçlü durmaya çalışırken güçlü olmayı öğrenmek gibi..
Tekliği yaşarken çokluğa hazırlanmak..
Hazırlık vaktiydi..
Yola tekrardan koyulma vakti gelmişti..
İçimde bir yerlerde bir tren misali vagonlar arka arkaya
eklenmeye başlamıştı. Hayatımın hikayesi kaldığı yerden devam ediyordu..
Etmek zorundaydı.
Çünkü biliyordum.
Ben değişmeden değişmeyecekti bu yol..
Ama yalan yok! Senden sonra uzun bir süre oturtamadım taşları
yerine..
Bütün lambaları kapatıp sadece gece lambasını yaktım
hayatımın. Ama farkındaydım. Aydınlık o acının içindeydi ve önce o acının içine
girmem gerekecekti..
Olacaktı, başaracaktım!
Nereden geliyordu bu çocuksu umut, bu güç, bu inanç
bilemiyorum..
Tek bir şeyi çok iyi biliyordum.
Öyle iyi biliyordum ki..
Öyle şanslıydım ki..
Her insanın ailesi ve biriktirdikleri zor anların
kurtarıcısı,yol göstericisi olurdu..
Öyle de oldular..
...
Bir kitapta okumuştum.
Şöyle diyordu yazar gidenler için;
"Bir elleri hep Tanrı ile bir elleri ise yeryüzünde hep
bizimledir."
Öyle miydi?
Yüreğin bizimle olsun yeterdi. Geride bıraktığın cismin
toprağa karışıp gidecekti zaten, -ki gitti..
Gittin.
Bir şey oturdu içime, kaldım öylece.
Yok olmak, toz olmak istedim.
Varlığım orada olmasaydı keşke.
Gelip alsalardı beni.
Sessiz sedasız kaybolsaydım..
Olmadı...
Kendim gibi tamir edecektim kalbimi. Kimseye yol yordam
sormazsam eğer daha iyi ederdim. Çünkü kimsenin formülü tutmayacaktı bir
diğerinde. Biliyordum..
Bir formülüm de yoktu zaten..
Ama hep hayal ettim ben. Farklı bir boyutta da olsa sen hep
bizimle olacaktın.
O hastalıklardan yorgun ama içindekilerle güçlü kalbin bir
ruha aitti ve o ruh asla ölmeyecekti.
Mizacı sert adam,
Duruşu heybetli adam,
Dilinde sevdiği küfürler,yufka yürekli ama belli etmeyen
adam.
Koca adam!
İyi ki geçtin bu dünyadan!
Şimdi düşünüyorum;
Herkesin bir şarkısı olsaydı şu hayatta seninki ne olurdu
acaba?
Bilemiyorum.
Ama şu sözleri tüm çocukluğumla sana armağan ediyorum.
Benzemez kimse sana/
Tavrına hayran olayım...
Ve ben;
Tüm bunları yazarken fonda hep tek şarkı çaldı.
Kolay olmayacak.
Elbet üzüleceğiz.
Mutlaka bir iz bırakacak..
Haklıydı Sezen!
Hiç kolay olmadı.
Çok üzüldüm.
Çokça iz bıraktı.
Ama hayat böyleydi...
Seninle veda ettiğim içimdeki çocuk,
o gün bir dilek diledi.
Belki bi'vakit;
Aynı büyülü zaman diliminde,
Aynı düşte buluşacaktık biz...
Etiketler:
Baba,
çocuk,
güç,
hazine,
hediye,
inanç,
insan,
kalp,
kelime,
kilit,
kitap.Tanrı,
ses,
Sezen Aksu,
yaş,
yetenek,
zaman
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)