Powered By Blogger

Pazar, Mart 17, 2019

Ah Çocuk

Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor... (Edip Cansever)

Belki de hiçbir yere gitmeyen çocukluğumuza sımsıkı sarılabiliriz.
Konuşabiliriz.
Herkesin içindeki çocuğa söyleyeceği, söylemek istediği, dillendiremediği nice cümle vardır.
Belki bu cümleler hepimizin ortak fikridir.
Kim bilir?
''Siz'' bilirsiniz...

Gülmekten hiç vazgeçme olur mu?
Hep gül, hep..
Hatta atabiliyorsan hiç kaçırma at kahkahanı.
Sınırlar koymadan kendine.
Gülmenin iyileştiremeyeceği sızı yoktur belki de...
Çok inanırsan gerçek olur, kim bilir?
Çok inan!
Ağlayabilirsin elbette.
Ona da sınır koyma.
Akıp gitmesi gerekene engel olma.
Koyduğun her engel kar tanelerinin çığa dönüştüğü gibi içinde kocaman yaralar açar.
Anlayamazsın.
Ama gözyaşlarıyla dolu bir yolu değil, her ne olursa olsun kahkahalarla dolu bir yolu seç.
O yolu bul.
Bulmak için mücadele et.
Gülmek için mücadele et...

Üzülebileceğini, keyfinin hep yerinde olmayacağını da unutma olur mu?
Olacaktır.
Olsun da zaten.
Hem öyle olmazsa nasıl bilirsin gülmenin, kahkaha atmanın, keyifli kalmanın kıymetini.
Her şey zıttı ile anlamlı tatlım...

Ne yaşarsan yaşa kalbindeki inceliği ve naifliği korumayı hiç bırakma olur mu?
Hayat dikenli güllerle dolu yollardan yürütür belki de seni.
Bilemezsin.
Ama dikenlere değil, güllere odaklan sen hep.
Ve en önemlisi onları sevdiklerinle paylaşmaktan çekinme.
Hiç.
Unutma güzel kelimeler, iyi dilekler, hoş sohbetler de bir güldür.
Sevdiklerinle heybende topladığın gülleri paylaşmaktan hiç geri durma.
Dikenli dahi olsa...
Hayatımda ‘’var’’ dediklerin o güllerin dikenine de katlanır.
Emin ol.

Aklın kararına kalbinin sesini eklemeyi ihmal etme olur mu?
Kalbine ve aklına yatanı denk düşürdüğünde yürümekten hiç geri durma.
İşte o an, o yer senin için doğrudur.
Sen denk düşürmek için bütün şartları zorla ama unutma ki, bazen denk düşmez.
Bazen akıl duyguyla çalışır yahut kalp akla esir düşer...
O zaman da destek almaktan hiç çekinme.
Güller ve dikenler hep aklında olsun yani anlayacağın...

Hep sımsıkı sarıl!
Hayata, sevdiklerine ama daima kendine.
Daima kendine...

Düşmekten korkma.
Düşe kalka büyür her çocuk...

Ve hep aklında tut! Kaybetmenin içindeki acıya asla sığınma.
Yürü ve geç.
Hep yürü ve geç.

Sana inanıyorum.
Seni seviyorum.

Perşembe, Eylül 20, 2018

Atın

Geçenlerde bir kitap okudum.
Hayatı sadeleştirmek üzerine yazılmış.
Adı mı?
'Derle, Topla, Rahatla'
Bir sürü şey anlatıyor ama işin özünde 'at' diyor.
Eline aldığında sende bir his uyandırmıyor, seni heyecanlandırmıyorsa 'at'.
O, bu, şu diye ayırma. Her şey için uygula.
Tabii ben şimdi valiz hazırlama işine girişince bir gaza geldim.
Dedim atacağım...
Yani öyle tek tek elime alıp, bu bana ne hissettirdi diye de pek sorgulamayacağım hem de.
Bir çekmece, iki çekmece derken üçte kaldım.
Bir poşetin içinde bir dosya...
O dosyanın içinde sıkıştırılmış, katlanmış, buruşmuş büyük küçük bir sürü kağıt...
Dedim bunları da atayım.
Varlıklarından bile haberim yokmuş nasılsa baksana...
Bir bakalım ama neymiş diye de açtım tabii.
Önce fotokopi kağıtlarına basılmış birkaç resim gördüm.
Sonra benim yanına yazdıklarımı.
Sonra diğer kağıtları...
Mektuplarımmış meğer onlar.
Yazıp yazıp kenara sıkıştırdıklarımı toplamışım bir yere.
Okuyup okumamak arasında kalsam da neler yazdığımı merak edip okudum.

''Gidenler, kalanlarda yaşıyormuş.
Gittiğinde anlamaya başladım.''

''İlk acı değil diye avutuyorlar.
Son acı olmayacağını anlatıyorlar.''

''İnsan zaman kılığında bir ölüm hecesiymiş.
Ölümü nerende sakladığını düşünürken anladım.''

''Bahçe usul usul iyileşmeye başlamıştı ki babam öldü.
Gökyüzü yere indi.
Babam, sustuğu bütün sözleri götürdü.
Toprağın gökyüzünden büyük olduğunu o gün anladım.''

''Bu sensiz 69. gün ve benim sensiz kutladığım ilk doğum günüm...
Kim bilir sensiz kaç yeni yaşa gireceğim.''

''Bugün 4 yıl bitti...
Zaman durmuyor.
Hayat devam ediyormuş bak.
Neler neler oluyor hayatımızda.
Bir eksik sensin.''

Gibi gibi...
Sayfalarca kelime...
Bazısı benden, bazısı okuduklarımdan, bazısı ortaya karışık sayfalarca kelime...

Yakın zamanlarda da şu cümleleri not etmiştim defterime...

''Yaza yaza,
düşe kalka,
hem güle oynaya hem ağlaya ağlaya,
büyüyor demek her çocuk.''

Böyle böyle büyüdüm ben de demek ki...
Büyüdüm ki 'attım' hepsini.
Hiç düşünmedim hem de.
Okuyunca kalbim sızladı hafiften ama elim hiç titremedi atarken.
Vadeleri dolmuş diyelim.

Sonuç mu?
Atın.
Tutmayın.
Hem kelime değil mi canım hep var...
Yenisini yazarız.
Hem kelimelerin pek çoğunu da daha güzellerinden seçeriz.
Değil mi?

Eşyalar için de uygulayayım diyorum.
Birkaç şeyi attım bile.
Ama gözlüklerini, saatini, telefonunu, rozetini atamam.
Derleyip topluyorum.
O kadar rahatlamasam da olur bence...






Çarşamba, Haziran 13, 2018

Birkaç Cümle


Elif Şafak’ın çok güzel bir yazısını okudum dosta dair… Şöyle diyor; Türkçenin en lokum kelimelerinden biridir ‘dost’ .Yoğun kıvamlı, şekerli ama bir o kadar katı, tekdüzelikten uzak; ağızda hemen erimeyen, dağılmayan, iz bırakan… ‘Arkadaş’ işe farklıdır, çok daha hafif. Kalorisi düşük tatlı gibidir. Sakızlı muhallebili güllaç misali. Çok yeseniz bile pişmanlık duymaz, ağırlaşmazsınız.

Ne şeker bir ayrım…
Ne tadında, ne incelikli değil mi?

Herkes payına düşen dostluğa dair bir şeyler söyler muhakkak. Belki herkesin bir kriteri, bir çizgisi ya da belli kuralları vardır. Belki de kritersiz, çizgisiz ve kuralsız olması gerektiğine inananlar. Ben ortasına inananlardanım sanırım. Benim kendi denklemim de sesler ve hikayelerle birlikte, sessizlikleri ve itiraf edilemeyen, konuşulamayanları da işitebilmek de bir o kadar kıymetli ve değerli. İkisini de denk getirebiliyor muyuz? Mesela çok güzel bir yerde deli gibi ağlamak ile çok salaş bir yerde gülmek denk gelebiliyor mu? O şeker, tadında ve naif tanımı kendi içimde ancak böyle var edebiliyorum galiba.

Satırlar kadar satır aralarını da okuyabilmek gerekir ya bazen. Onun gibi bir şey işte.

Ve dost diyebilmek zor, dostluğu var edebilmek ondan daha zor günün sonunda.. ‘Dost olmak’ mavi ve yeşil olmaktır diyebilir miyiz? Aynılıkları farklılıklarından fazla olan iki renk pınarı gibi olmak yani…  Kendi içinde apayrı bir renk, bir tat olup; birlikte bir bütünü de temsil edebilmek…
Zor.
Fakat keyifli…

Uzaktan bakınca bu ‘dostluk işi’  biraz denizcilik gibi geliyor bana. Çıkıyorsun o sıcak, rahat, tanıdık kozandan; beklenmedik bir yolculuğa davet ediliyorsun, nasıl sonlanacağı belirsiz bir seferde dalgalarla boğuşup, bazen korsanlarla kapışıp, olmadık maceralara atılıyorsun. İki bilinmeyenli bir denklemin içine sevgiyi, saygıyı, değeri, sırrı, derdi, tasayı eklemek kolay olmasa gerek…
Bence bu iki bilinmeyenli denklemin ilk bilinmeyeninin formülü şu;                                       
Gülmek ile başlayıp çabalayacağız. Gülerek başlanan her işe çabayı ekledikten sonra tadından yenmeyecek sohbetlere karışabiliriz günün her anında. Buna yürekten inanıyorum.                
Diğer bilinmeyenin esas noktası ise; biri kötüyken sen daha iyi olmalı, ötekinin sızısını dindirmelisin. Buna da yürekten inanıyorum.

Tam kalbimden, en derininden...

Ve belki söylenecek daha birçok söz var…

Ama yine de biz ne dersek diyelim, kadim kelime ‘dost’…
Kolay kolay başka dillere çevrilmeyen.

Tüm kalbimle inandığım bu doğruları yaşadığım, 
Kendini bilen her bir dosta...

Pazar, Mart 04, 2018

40 Mum

Şöyle diyenler var;

''İnsan sevdiği birisini kaybedince, onun kalbinde 40 tane mum yanarmış. Bu yanan 40 mumun sıcaklığı öyle acıtırmış ki, insan dayanamazmış ve her gün bu yanan mumlardan bir tanesi sönermiş. Ta ki 40. muma kadar... Bu son yanan mum hiç sönmezmiş onun acısını ve yokluğunu unutturmamak için... İşte insanı hayatta tutan o 39 mummuş. ''

Ya da şöyle;

''Ah o mumlar, söndüremedim hiçbirini kırkı birden yanıyor.'' 

Sönenler, 
sönmeye yüz tutanlar,
cılızlaşanlar,
sıcaklığı azalanlar,
harlananlar,
içimizi ısıtanlar,
canımızı yakanlar...

Ah o mumlar...

Sevdiğin,
özlediğin,
yanında istediğin için yanarlar...

Kalan bir tane ile yanan kırk tane arasında bir fark var mı acaba? 

Belki vardır.
Ama bazı geceler yoktur.
İnsanın her şeyi unuttum sanarken hiçbir şeyi unutmadığını fark ettiği geceler mesela...
O gecelerde bir, beş, on, kırk... Anlamsız...
En zoru o gecenin kendisidir.
O gecede mumun sayısı değildir önemli olan, üzen, yakan...
O ansızın gelen her şeyin yerli yerinde duruyor oluşu hissiyatıdır.
Ama en çok kendinin...

O gecelerin ardından içeri içeri değil de dışarı dışarı atmak ilaç galiba.

Ama an olur susar kalır ya insan.
Neden susar derler?
Anlatsam der insan bi an... Anlatsam...
Sonra vazgeçer.
'Sanki anlayacaklar' der ve vazgeçer.
Kendi kendine geçip gitsin ister.

Ama bir anlatsa belki de en çok 'onlar' anlayacaklar...



Çarşamba, Şubat 21, 2018

Karma

Bütün vedaları bir kutuya saklamalı.
Cepte hep merhabalarla dolaşmalı.
...
Kalpteki tüm keşkeleri silip,
Elin değdiği her yere bir sürü iyi ki serpmeli.
...
Issız, karanlık, soğuk kalpleri bir elden geçirmeli.
Her birine bir nefes olup ısıtmalı, ses olup canlandırmalı ve ışık olup renklendirmeli.
...
Sevginin olmadığı her bedeni küçük bir operasyona almalı.
Azıcık bir sevgi nakli yapmalı.
Zerre sevgi girdi mi bedenden, kendisine yollar bulup çoğaltmalı.
...
Şiirlerin ulaşmadığı kimse kalmamalı.
Müzikler eşlik etmeli ona.
Tiyatrolar, sinemalar...
...
Kitaplar su gibi olmalı.
Her yerde,
Her an bulmalı.
...
Çocukların ulaşamayacağı yerlere saklanmamalı aileler.
Hep göz hizasında kalmalı.
Yol olmalı.
El vermeli her daim.
...
İyiliğin ve güzelliğin olduğu bu ütopyada bana mutluluklar...
Siz de hayal edin, belki gerçek olur bir gün.


Çarşamba, Şubat 07, 2018

Ocak - I

Güle güle 2017...
Hoş geldin 2018...
Geride koca bir yıl bıraktık.
2017 defterini kapattık.
Artıları ve eksileri denkleştirdiysek...
2017'de kalacakları defterde bırakıp, 2018'e geçmesi gerekenleri yeni deftere aktardıysak...
Yepyeni bir sayfa önümüzde ve elimizde bir kalem de varsa...
E hadi o zaman başlayalım!

Merhaba sevgili 2018,
Ben geldim.
Biz geldik.
Bizi ilk önce sağlıkla kucakla olur mu?
Bize, sevdiklerimize, şifa bekleyen herkese...
Önce sağlık.
O varsa huzur, mutluluk, keyif olacaktır.
Tadından da yenmeyecektir.
Değil mi?
Huzurla, mutlulukla, keyifle sarmala...
Gönlü aşk dileyene,
Başarıyı isteyenlere,
Para bekleyenlere,
Canı seyahatler çekenlere,
Nice dileği olan herkese 'bonkör' davranırsan nasıl mutlu olacağız bilemezsin...

Sayılar buz gibi bir matematik demiştim ya daha önce...
Bunu da bir kenara not edin olur mu?
İçini siz dolduracaksınız bu yeni yılın.
Takvimin her yeni gününe siz imza atacaksınız.

Yılın sonunda kazanan hep umut olur, dilerim sizde de öyle olmuştur.

Ortak dilekler kelimelere dökülmüştü.
Nice güzel dilek ve istek ile kucaklaşıp veda etmiştik 2017'ye, kutlamıştık 2018'i...
İlk gün bitti.
Ocak bitti.
Şubatın yedisi oldu...
Hadi yenileyin dilekleri, istekleri, heyecanları...
Ve devam edin!



Ocak - II

Ne uzun, ne dolu, bitmeyecek gibi bir ay...
Başlangıcı nasıl heyecanlı değil mi?
Heybesinde yepyeni dilekler, hayaller, umutlar, temennilerle gelip kapımızı çalıyor.
Elinde yeni bir yıl, yeni rakamlar, yeni bir takvim...
Bir şansı avuçlarımıza koyarcasına.
Al diyor.
Al bak yepyeni bir yıl sunuyorum size.
Düşün diyor.
Ne yaptın  ne yapmadın, ne istedin  ne istemedin, ne oldu  ne olmadı...
Hani bir yaz günü erkenden uyanır, pencereyi açar, temiz ve ılık bir nefes çekersin ya içine..
İşte! Al sana böyle bir başlangıç diyor sanki..
Kıymetli, değerli...
Bir de heyecanlı çünkü aile üyelerinin neredeyse tamamı Ocak doğumlu!

Canımın içi Tuna'm... Sen büyüdükçe daha iyi görüyorum nasıl güzel, nasıl sevgi dolu bir çocuk olduğunu teyzem. Kalbinde öyle güzel bir sevgi demeti var ki dilerim hayatta sana sevgisini sunmak konusunda hep bonkör davranır... Her yeni yaşında yanında olabilmek dileğim. Seni çok seviyorum.

Kıymetlim, annem... Makbule Sultanım... İyi ki ve şükür... Sana, varlığına, kalbine, merhametine, vicdanına, sevgine, saygına, öğrettiklerine, öğreteceklerine...

Canım Meriç'om! Ortağım... Yaş günüme hediyem... İyi ki geldin, iyi ki doğdun miniğim... Hep gül teyzecim, hep ve çok!

Ve ben... Canım ben... İyi ki doğdum. İyi ki düştüm, kalktım, yine düştüm, yine kalktım, güldüm, güldüm, deli gibi güldüm, ağladım, ağladım, sustum, sevdim, saydım, sövdüm... Hepsine kocaman bir iyi ki ile yoluma devam ediyorum. Yeni yaşım seni de sevgiyle kucakladım, bana güzel gel hadi bakalım!

Ocak bitti.
Şubat bitecek.
Yine yaz, yine yeni yıl, yine yeni bir yaş gelecek eğer varsa yaşanacak gün.
Dilerim hep sevgiyle, kahkahayla...