Elif Şafak’ın çok
güzel bir yazısını okudum dosta dair… Şöyle diyor; Türkçenin en lokum
kelimelerinden biridir ‘dost’ .Yoğun kıvamlı, şekerli ama bir o kadar katı,
tekdüzelikten uzak; ağızda hemen erimeyen, dağılmayan, iz bırakan… ‘Arkadaş’
işe farklıdır, çok daha hafif. Kalorisi düşük tatlı gibidir. Sakızlı muhallebili
güllaç misali. Çok yeseniz bile pişmanlık duymaz, ağırlaşmazsınız.
Ne şeker bir ayrım…
Ne tadında, ne
incelikli değil mi?
Herkes payına düşen
dostluğa dair bir şeyler söyler muhakkak. Belki herkesin bir kriteri, bir
çizgisi ya da belli kuralları vardır. Belki de kritersiz, çizgisiz ve kuralsız
olması gerektiğine inananlar. Ben ortasına inananlardanım sanırım. Benim kendi
denklemim de sesler ve hikayelerle birlikte, sessizlikleri ve itiraf
edilemeyen, konuşulamayanları da işitebilmek de bir o kadar kıymetli ve
değerli. İkisini de denk getirebiliyor muyuz? Mesela çok güzel bir yerde deli
gibi ağlamak ile çok salaş bir yerde gülmek denk gelebiliyor mu? O şeker,
tadında ve naif tanımı kendi içimde ancak böyle var edebiliyorum galiba.
Satırlar kadar
satır aralarını da okuyabilmek gerekir ya bazen. Onun gibi bir şey işte.
Ve dost diyebilmek
zor, dostluğu var edebilmek ondan daha zor günün sonunda.. ‘Dost olmak’ mavi ve
yeşil olmaktır diyebilir miyiz? Aynılıkları farklılıklarından fazla olan iki
renk pınarı gibi olmak yani… Kendi içinde
apayrı bir renk, bir tat olup; birlikte bir bütünü de temsil edebilmek…
Zor.
Fakat keyifli…
Uzaktan bakınca bu ‘dostluk
işi’ biraz denizcilik gibi geliyor bana.
Çıkıyorsun o sıcak, rahat, tanıdık kozandan; beklenmedik bir yolculuğa davet
ediliyorsun, nasıl sonlanacağı belirsiz bir seferde dalgalarla boğuşup, bazen
korsanlarla kapışıp, olmadık maceralara atılıyorsun. İki bilinmeyenli bir
denklemin içine sevgiyi, saygıyı, değeri, sırrı, derdi, tasayı eklemek kolay
olmasa gerek…
Bence bu iki
bilinmeyenli denklemin ilk bilinmeyeninin formülü şu;
Gülmek
ile başlayıp çabalayacağız. Gülerek başlanan her işe çabayı ekledikten sonra
tadından yenmeyecek sohbetlere karışabiliriz günün her anında. Buna yürekten
inanıyorum.
Diğer
bilinmeyenin esas noktası ise; biri kötüyken sen daha iyi olmalı, ötekinin
sızısını dindirmelisin. Buna da yürekten inanıyorum.
Tam kalbimden, en
derininden...
Ve belki söylenecek
daha birçok söz var…
Ama yine de biz ne
dersek diyelim, kadim kelime ‘dost’…
Kolay kolay başka
dillere çevrilmeyen.
Tüm kalbimle inandığım bu doğruları yaşadığım,
Kendini bilen her bir dosta...