Powered By Blogger

Cumartesi, Ağustos 15, 2015

Sorgulamak Mevsimi

Bi'oturmalık yer olsun.
Bir de seyre dalacak manzara...

Kendimi bildim bileli,bulunduğum yerde değil,başka bir yerdeydim ve yaşadığım zamanda değil,başka bir zamandaydım.
Bu hep böyle.
Sanki hayatım boyunca kalabalık bir havaalanında elimde bavulumla oturuyorum. Birileri geliyor,birileri gidiyor. Herkes nereye ait olduğu, nereye gideceğini biliyor. Hatta saat kaçta gideceğini,onu kimin karşılayacağını…
Bense bir türlü nereye gideceğimi,nereye gitmek istediğimi bulamıyorum.
Evet,elimde bavulumla oturuyorum.Sürekli açılan sonra yeniden toplanan bir bavul. Ama insan yalnızca giysilerini koymuyor onun içine bir yerden ayrılırken… Bütün o zamanların içinde birikmiş duyguları ,hüzünleri,mutlulukları,acıları,yıpranmışlığı,anıları ve her seferinde kendi kendine sorduğu ama cevabını pek bulamadığı bir sürü soruyu da doldurup gidiyor.

Kimbilir, belki de gerçekten gizemli olan bir şey var,hepimiz için ayrı yazılmış,şifreli bir yazı gibi,ne yaparsak yapalım bizi yine o kurguya çeken,kendi verdiğimiz kararları,hayatı,yaşanmışlıkları sorgulatan..






Bulanlardan mısınız,yoksa arayanlardan mı?
Bilenlerden misiniz,yoksa öğrenenlerden mi?
Katı mı zihninizin halleri, yoksa sıvı mı?
Daim öğretmen misiniz şu hayatta yoksa daim öğrenci mi?
Öğretmeyi mi seviyorsunuz,öğrenmeyi mi?
Doksan yaşınıza geldiğinizde de yeni bir şeyler öğrenmekten heyecan duyabilir misiniz,yoksa ununuzu eleyip eleğinizi duvara asar mısınız?
Vaktinden evvel yaşlananalardan mısınız yoksa asla yaşlanmamak için uğraşanlardan mı?
Ya da yaşını doğallıkla taşıyanlardan mı?
Varmayı mı tercih ediyorsunuz gitmeyi mi?
Sahip olmayı mı seviyorsunuz yoksa var olmayı mı?
Bir yere ulaşmadan, ulaşmayı dahi amaçlamadan, sırf gidebilmenin güzelliği için yollara düşebilir misiniz?
İlla ki bir paye, bir derece, bir rütbe ya da zaferler için değil hatta bir 'şey' olmak için bile değil…
Yaşamı sırf yaşanılası olduğu için baldan ala sudan aziz bir iksir gibi yudum yudum içebilir misiniz?
Sevebilir misiniz?
Karşılıksız ,beklentisiz, hesapsız, çıkarsız, özgür bırakarak...
Sırf bir başkasının mutluluğunu isteyerek..

Bu bir sorgulamak mevsimi...
Rüzgarlı,fırtınalı mevsim.
Her mevsim gibi geçecektir elbet.







Salı, Ağustos 04, 2015

Affetmeyin

Ey İnsanoğlu!
Eriyor vicdanın...

Erkenden kalkar ya da hava kararıncaya kadar beklerim.
Yepyeni kitaplar,kelimeler ve altı çizilmişlerle buluşmak için.
Otururum sandalyeme.
İçimdeki umutlarla birlikte dökülür kelimelerim kağıda.
Kalbimden yazarım ben,hissederek.

Malesef...
Şu sıralar erkenden kalksam da,hava zifiri karanlık olana kadar beklesem de,
Yepyeni kitaplar,kelimeler ve altı çizilmişlikler biriktirsem de,
Bi'umut diyerek otursam da sandalyeme...
Olmuyor.

Kalbim acıyor.

Gencecik,pırıl pırıl insanlar ölürken elim gitmiyor kaleme...
Kalbimden acıdan başka bir şey dökülmüyor şu sıralar...

Geçeceğini umut ediyorum bu karanlık günlerin.
Güzel günleri heyecanla bekliyorum.

Siyasetin ve egonun zehrine bulananları,
Gencecik insanları hayatlarından,umutlarından,ailelerinden koparanları...
Affetmeyeceğim.

Kirli oyunlara kurban gidenler...
Gencecik yaşlarında hayalleri çalınanlar...
Sizler de bizleri affetmeyin.
Engel olamadık. Umut olamadık. Yaşatamadık sizleri.